Adana'nın Yolları Hakikaten Taştanmış

Merhaba aziz kaarilerim.

Bendeniz kadim dostum Halil Temiz’in nikah merasimini vesile kılıp Adana yollarını arşınlamış bulunuyorum.

Onsekiz ve Ondokuz Ekim İkibindokuz günlerinde Adana’da bulundum ve bu bulunuşa sebep olanlardan evvela şimdinin yeni damadı Halil Temiz’e ve bana Adana’da mihmandarlık yapan büyük insan ve muhterem abim İbrahim Avcu’ya müteşekkirliğimi beyana mecburum.

Elbette yolda giderken nasıl bir yerle karşılaşacağımı bilemiyordum, lakin gerek damat beyin beni havaalanına karşılamaya gelişi gerekse kendisine eşlik eden Kayınbiraderi Sefa Erdeve tamamen yabancı olduğum bir şehre ünsiyet peyda etmemde bana ziyadesi ile yardımcı oldular. Otele eşyalarımı bıraktıktan sonra damat beyin benim için Amerika’dan getirdiği Canon T1i 550D model DSLR fotoğraf makinasını teslim almak üzere Fatih Bulut abinin kaldığı otele gittim ve onunla orada koyu bir sohbete daldık. Daha yeni tanışan iki insanın arasında böylesine derin bir bağ olmasını yadırgasam bile bunu sevdim. Akabinde bize İbrahim Avcu da katıldı ve meselelerin altından girip üstünden çıkarak bir sohbeti hitama erdirdik. Otelden makinayı teslim aldıktan İbrahim abi ve benim Adana gezimiz başladı.

Sırası ile Yağ Camii, Kapalı Çarşı, Büyük Saat, Ramazanoğlu Medresesi, Ziya Paşa’nın Kabri, Ulu Camii, Aqualand (Gönül Kebap), Yeşil Camii, Kenan Evren, Turgut Özal Bulvarları, Kurttepe diye sıralanabilecek uzunca bir listeden sonra düğüne katılmak üzere Otelime geldim ve ardından düğünün yapılacağı Seyhan oteline vasıl oldum. Düğün en üst katta, panoramik Adana manzaralı Toros Salonundaydı. Ben salona girdiğimde gelin ve damat henüz teşrif etmemişlerdi. Düğünü uzun uzadıya tarife girişmeyeceğim. Sadece dikkatimi çeken bir kaç noktadan bahsetmek isterim. Hem bu kadar sade hem de bu kadar keyifli bir düğün hayli zamandır görmemiştim desem yalan olur. Hiç görmemiştim. O bir ilkti. İnşallah son olmaz. Ayrıca belki Damat Mühendis, Gelin Doktor olduğundan, belki de Gelin hanımın ailesi varlıklı bir aile olduğundan bilmem düğünde dini hassasiyeti olan insanların da sosyetesinin olabileceğini anladım. Gerek erkek gerekse kadınlar dini ölçülere dikkat ederek de şık olunabileceğini bana kanıtladılar. Ve ben tüm bunlardan sonra kendi köylülüğümü hem hissettim hem de idrak ettim. Bunu utandığım veya onları eleştirmek için anlatmıyorum sadece bir tesbitte bulunuyorum. Düğün başladığı gibi tantanasız sade bir şekilde bitti. Ama düğünün bitişine damga vuran olay Damadın yeğeni Başak hanımın sebepsiz gözyaşları oldu. Henüz 5 yaşındaki bu küçük hanım annesini istediğini gözyaşları içinde anlatıyordu.

Ertesi gün otelden ancak öğle gibi çıkabildim. Bunda hem ilk günün, hem de düğünün yorgunluğu vardı sanırım. İkinci Gün; Taş Köprü, Sabancı Merkez Camii, tekrar Ramazanoğlu Medresesi, Büyük Saat, Vakıflar Çarşısı, Kalaycılar Çarşısı, Çarşı, 5 Ocak Meydanı, Balık Pazarı ve Kemeraltı Camiini ziyaret ettim. Hepsi güzeldi ve keşmekeşin içinde nefes alma imkanı veren bu mekanlar bu bayağı kalabalık şehri daha yaşanır kılıyordu. Adana deyince aklıma gelecek olan tüm güzelliklerle birlikte kalabalığın üstüme üstüme geldiği olacak.

Unutamayacaklarım:

Sabancı Merkez Camiinde Emekli Komiser Bayram Ali amca ile ettiğim sohbet,

Fotoğraf çeken birine aşina olmayan halkın beni de çek demeleri, hatta bunda ısrar etmeleri,

Hızlı akan trafiği, ama inadına sokakların gece tenhalığı,

Her meşrepten insanın didişerek de olsa birlikte yaşayabilmesi,

İnsanlarının özellikle genç olanlarının Türkçeyi aksansız konuşmaları (Bir hafta önce Afyon’daydım ve orada 10 yaşındaki çocuk bile Afyon’lu gibi konuşuyordu.)

Hafta içi günlerde caddelerin hınca hınç bayram alışverişi varmışcasına kalabalığı.

Ucuz ve lezzetli kebapları,

Bol otelleri (Sadece Merkezde yaklaşık 50 kadar otel gördüm)

Kahvehanelerin ve içindekilerin bolluğu, sanırım işsizlik hayli yaygın.

Yollarında eğer asfalt değilse elbette taş bulunması.