Aforizmalar 3
“Yaşamak” Sevinci
Bizim Dünyamız’da imanın hazzı ile yaşama sevinci, aynı gerçeğin farklı tezahürlerinden ibarettir. Bir çeşit sebep, sonuç ilişkisi içinde gelişen bu meselede, inanmak sebep, mutluluk sonuç gibi durmaktadır. İmanın hazzını duymak ise, pratikle mümkündür, pratik, yani ibadet. Müslümanların mutsuzluğu üzerine kafa yoranların bir de bu açıdan bakmalarında yarar olsa gerek.
Bölünmeler
İslam’ın varlık tasavvurunda, madde-mana bölünmesi yoktur. Zira Allah(cc) hem gayb hem de şahadet aleminin yegane Rabbi’dir ve alemleri mükemmel bir uyum içerisinde yaratmıştır. Burada, bırakınız birbiriyle çelişmeyi, tüm varlık birbirini bütünleyen bir interaktiviteye sahiptir. Madde alemindeki Vahidiyet (her şeyin Allah’tan geliyor olması), mana aleminde ve bu alemler arasında da vardır. Böyle bir “külli alem tasavvuru” bizi yüzyıllardır epistemolojik bölünmelerden korumuş ve kalp- kafa bütünlüğü içinde yaşamamıza olanak vermiştir.
Ancak, modernleşmeyle gelen meydan okuma, yabancı kavramlarla beraber (doğal olarak) yabancı efkarın ve metodolojinin de düşünce dünyamızda yer etmesine sebep olmuştur.
Netice olarak bizler, “bölünmemiş bir dünyanın”, bölünmüş-parçalanmış sakinleri haline gelmişizdir. Varlık alanını farklı bölgelere ayırmak, hele din ile dünyayı birbirinden ayrı krallıklar olarak hayal etmek, olsa olsa Batı’dan gelen rüzgarda neşv-ü nema bulmuş bir hastalıktır.
Ancak, modernleşmeyle hesabımız henüz bitmemiştir. Ve biz, bu hesaplaşmayı bitirdiğimiz zaman, tecrübemizin ışığı, memleket sınırlarımızın çok ötesinde bir aydınlık kuşak meydana getirecektir. .
Devlet-İnsan ve Mukaddes
Maddi kurumların en yükseği olan devlet, insanların, yaşamlarını devam ettirmek için -zoraki de olsa- doğuştan sahip oldukları hakların bir kısmını devrederek hayatiyet kazandırdıkları bir kurumdur. Çerçevesi maddi hayatın tanzimi ve insanların özgürlük ve güvenliğe dair olan sorunlarını çözmektir. Bu yönüyle devlet, vazgeçilmez olsa da, kutsal değildir. Hele Hegelcilerin sandığı gibi, Tanrının yeryüzünde yürüyüşü, asla değildir. Devlete atfedilecek olan kutsallık, kutsalın alanına yapılmış bir müdaheledir ve insanın kutsala yaptığı her müdahele hüsranla sonuçlanmıştır. İslam dünyasında devleti kutsallaştırmanın, insanoğlunun “son gerçek kutsalına” müdahelesi olacağını da hesaba katarak, olası hüsranın boyutlarını hesap ediniz.
Acı Çekmek Özgürlükse….
Biz acılarımızdan kaçarız, oysa der, Nietzche, acı en büyük öğretmendir. Acıdan özgürlüğe giden yol ancak tefekkür vasıtasıyla alınabilir. Acıları üzerine düşünen insan, en büyük acının, sonsuz yaşam donanımı ile sonlu bir yaşamı sürdürmek zorunda kalmak olduğunu farkedecektir. İşte size, özgürlüğe, ve hatta sonsuza açılan bir kapı.
Doğum Sancısı
Birçoklarına göre filozof, hakikatleri çalıp başkalaştırdığı için cezalandırılan kişidir. Ve bundandır acısı. Oysa ki yaşanan hep doğum sancısıdır filozofun dünyasında. Her fikir bir çocuktur ve filozoflar, tıpkı çiçekler gibi tozlaşmayla etkileşirler. Bir akıl/tefekkür/sezgi esintisi, birinin gerçeklerini diğerine temas ettirir ve bu temastan yeni gerçekler ortaya çıkar. Doğrusu, bu temasın tahrik gücü, oldukça yüksektir.
Yine Filozof
Filozofların ekserisi, hayatın anlam çizgisinin kaybolmaya yüz tuttuğu zamanlarda ortaya çıkmıştır. Kimselerin farketmediği bu boşluk, onları yutmuş ve böylece filozof, yeniden kendini bulmak üzere, kaybolmuştur. Kaybolmak evet bir ön şart değildir, amma, yaşadığı zamanın tortularından kurtulmanın da başka yolu yok gibidir. Önce dalacak, gözden kaybolacak, ve herkesin yok olduğu yerden o, inci mercan çıkaracaktır. İnci mercanın ise, “hazır burada yapılmışı” yoktur.
Yine de Filozof ve Yine Acı
Schopenhauer, acılarını kutsallaştırarak, kendini, Hristiyan terminolojisindeki Hz. İsa’ya benzetir bir yerde. Evet, O, tüm insanlığın acısını kendi bünyesinde toplamış ve tüm insanlığın faydasına vazgeçmiştir yaşamaktan.
Nietzche, herkesin “bu adam sıyırdı” dediği dönemde, ömrünün sonlarına doğru, evinin önünden geçerken, yediği bir kırbaç sonucu yıkılan bir ata sarılır ve hıçkıra hıçkıra ağlar. İkimiz de der, hayatımız boyunca hep acı çektik.
Heyhat.. “Bari karınız olsaydı, yanarken aydınlatmak”…