Şu gelen bahar mıdır?
Bir yürek yangınından arda kalan neden sadece birkaç damla değer(!)siz gözyaşı olur?
Ve neden attığımız her adım bizi bizden daha da uzaklaştırır?
Yalnızlık bir kader midir?
Yoksa bir seçim mi?
Gidenin peşinden gidememek ve bakide kalmaya rıza göstermek korkaklık mı?
Yoksa teslimiyet mi?
Peki ya. Aşkın üzerimizdeki hakkı?
Nasıl ki Ana-Baba’nın, vatan ve milletin üzerimizde hakkı varsa Aşk’ında üzerimizde hakkı yok mu?
Cevapsız soruları hiç sormamak mı daha akıllıca yoksa hiç olmazsa sormak mı?
Kelimelerin kifayet etmediği bir hal ve keyfiyeti yaşarken derdine muttali olmaya layık olmayana derdini izah etmemek bir ketumluk mu?
Yoksa isabet mi?
İnsan nasıl ki konuştuğu kadar bilmiyorsa aynen öyle de dert sahibi de anlattığı yahut hissettiği kadar çile çekmiyor. Bir yaşayıp on bir anlatmıyor mu?
Leyla’yı Leyla yapan aslında Mecnun değil mi?
Eğer Mecnun Mecnun’luğunu yapmasa daha doğrusu Kays Mecnun’a dönüşmeseydi Leyla bildiğimiz aşina olduğumuz Leyla olabilir miydi?
Yalnızlık içtimai, ailevi, idari problemlere hiç de iyi gelmediği halde insan niye yalnızlığa sığınıyor?
Neden Âşıklar maşuklarına vasıl olmayınca meşhur oluyorlar? Vuslatın neyi kötü ki?
Peki ya yalnız kalmak tercihimize bağlı değil de, bir biçarelik hali ise? Yani seçme şansımız yok idiyse?
Zaman geriye dönmediği halde insan neden maziyi özler?
Giden sevgililer dönmeyeceklerse neden yolları beklenir?
Gidenin cesareti varda onun için mi gider yoksa bu bir yaradılış mıdır?
Hani insanların kimi avcı, kimisi evci olurmuş ya bu öyle bir seçim mi? Yani nasip mi?
“Gidene kal, kalana git demem” kelamı bir mertlik kıstası olabilir mi?
Giden nasibini armaya mı gider yoksa kalan nasibini mi bekler?
Eğer hayır ve şer belli olsaydı dünyanın mevcut düzeni değişir miydi?
Yani kabuller, redler, kıyaslar, emirler, tanımlar, sınırlar, haklar ve batıllar v.s. v.s. v.s.
Özlemek veya müştak olmak neden insanı neden zinde tutar?
Doğruluk yahut yanlışlığına inandığımız bir işi, fiili, eylemi yapmaktan bizi alıkoyan nedir?
Korkular mı? Konfor düşkünlüğü mü? Yarın yaparım düşüncesi mi? Henüz erken mi? El alem ne der mi? İdrak eksikliği mi? Cesaret eksikliği? Pişmanlığın ağır faturası? İradi zayıflık? Alışkanlıklara esaret? Yeni bir benin acabaları?
Hayat ve anlamı ve amacı ve sonu ve yeni başlangıçları, giriş gelişme sonuç kompozisyonlarının zorluğuyla birlikte ele alındığında niçin hep üstümüze üstümüze gelip bizi yutacak kadar büyük anaforlar haline gelirken ne kadar kaçarsak kaçalım ona maruz kalıyoruz???????