Şubat Vuslatı

Selamlar Sevgili dostlar. Türkiyemize geleli tam bir ay oldu. 19 Ocaktan 19 Şubata kadar geçen, delice yaşanan, her saniyesi alışma gayreti, şaşkınlık ve Amerika ile topraklarımızın kıyasını yapmakla ve – Oralar nasıl? sorularına cevap verme şeklinde geçen bir sürecin ardından sanırım yeniden kendimin aslında kim olduğuna cevap aramaya girişeceğim. Hayatımda bir kaç değişiklik oldu. Öncelikle söyleliyim ki saçlarımı ucuz bir berber bulup buraya geldikten 10 gün kadar sonra kestirdim. Sakal ve bıyık aynen olsa bile yeni saç şekli veya şekilsizliği bile beni Ben aslında kimim sorusuna yöneltti. Hala bulamadım yakında da bulabileceğimi sanmıyorum. Sanırım Zaman’ın sadece bir gazete değil çok daha efsunlu bir hakikat olduğunu bir kez daha idraka mecburum. Kıyas demişken bazı kıyaslar yaptım elbette. Amerikanın kazandığı her kıyasın ardında vatan hainliği sıfatının gizlendiğini bile bile adil davranmaya çalıştım. Özetle neler oldu neler yaşadım ve Türkiyeye neden iki gün geç kalıp – 26 derece soğukta Şikagoda Cem Hocamlara misafir olmak zorunda kalmamın nedenlerini kısa kısa izaha çalışayım.

16 Ocak Cuma günü Atlanta havaalanına beni illaki uğurlamak istediklerini söyleyerek yolcu etmeye gelen Nevzat Sarıtemur ve Zekeriya Bağrıaçık abilerle birlikte sabah saat 9’da vardık. Ve beni Şikagoya götürecek olan United Airlines Havayollarına gittiğimizde kendilerine THY tarafından iletilmiş herhangi bir talebin olmadığını söylediler. Bunun üzerine Nevzat Sarıtemur’un Türkiye’yi aramak için kullandığı Dünya Telekom’u kullanarak Türk Havayollarının İstanbul’daki çağrı merkezini tam altı kez aramak ve derdimizi tekrar tekrar anlatmak zorunda kaldıktan, ve aramalarımız beklemeye alınıp yarım saat geri dönülmedikten, hatayı düzelttik dediklerinden sonra ve bu sırada sürekli United Airlines’a gidip adımızı kontrol ettirdikten sonra saat 11:30 da kendimizi sonunda United’ta gösterebildik ancak bu kez de Şikago uçağı için geç kalmıştık. Uçağın kapıları kapandığı, Türk Havayolları hatasını bir türlü kabul edilmediği, Call Center (Çağrı Merkezi) larındaki  telesekterlerine dert anlatmak zorunda kaldıktan, ve bu arada Cenneete mi Cehennemi gideceğimizi tayin edecek kadar sıkıntı dolu saatlerde bir United bir THY’nin telefonda laftan anlamayan müşteri temsilcileri arasında gelip gittikten, Nevzat Sarıtemur’un Dünya telekom, Zekeriya Bağrıaçık’ın TMobile dakikalarını süratle tükettikten sonra United Airlines’ın bir sonraki Şikago uçağıyla oraya gitme planları yaparken öğrendik ki uçakta yer yokmuş. Naçar beklediğimiz, ve o uçakta yer açıldığını öğrendiğimiz sırada kafilemize havaalanına Statesboro şehrinden yani dört saatlik mesafeden gelen Semih Erkan’da katıldı ve dört Türk Türkçe konuştuğumuz halde dert anlatamadığımız halde Zekeriya Bağrıaçık’ın fasih İngilizcesi sayesinde derdimize Amerikalı bir kadın derman oldu. Hiç bir suçu, zorunluluğu olmadığı halde bize yardım eden bu bayanTürkçe bilmez ama ben ona şükranlarımı ifade etmek zorundayım. God Bless you darling. Bir daha asla THY ile uçmayacağıma sözler verdikten sonra nihayet Şikagoya vardım ancak o sırada THY’nin Şikago-İstanbul uçağının kalkmasına 40 dakika vardı. Lakin Şikago havaalanı hayli büyük olduğu ve trenle başka bir bölüme gitmek 15 dakikaya mal olduğu için THY bürosuna vardığımda 25 dakika kalmıştı ama orada bana kapılar kapandı dediler ve beni Şikagoya geç getiren United’a gidip onlara dert anlatmamı söylemem için United’a göndermek istediler veya dediler iki gün bekleyin Pazar günkü Uçağımızla sizi götürelim. Orada da laf anlamaz, sorumluluk alamaz Türklerle karşılaştıktan sonra United’a telefon etmelerini ve onların kabul etmeleri halinde ancak gideceğimi söyledim tamam dediler konuştuk sizi bekliyorlar ve gittim tabiiki onlar kabul etmediler çünkü kabahat onlarda değil THY’de idi. Yeniden THY bürosuna geldiğimde birde ne göreyim THY kapanmış. Akşam saat yedide hiç bilmediğim bir şehir ve havaalanında mahsur kalmıştım. Ne cep telefonum vardı ne de bir tanıdığım. Kendime geceyi geçirebilecek bir kuytu yer bakarken aklıma bir fikir geldi. Bilgisayarımı açtım, HSBC kredi kartımla 9 dolara 1 günlük internet bağlantısı satın aldım o bağlantıyla beni İstanbul’a karşılamaya gelecek olanlara eposta attım. Cep telefonuma dakika satın aldım ve Atlantadan beni uğurlayan arkadaşlarıma telefon edip durumumu bildirdim. Nevzat Sarıtemur kardeşinin daha önce Şikagoda aktarma için bir gece kaldığı tanıdğı bir Türk olduğunu söyledi ve bana bir numara verdi. Aradım bana bir tarif verdiler ve ben United ile THY arasında mekik dokuduğum için hemen verilen tarifi anladım ve verilen tarife göre gittim ve -26 derece soğukta bilmediğim bir yerde tanımadığım birini bekliyordum. Neyse Cem Hocam beni arkadaşlarıyla paylaştığı evinde sağolsun iki gece misafir etti. Ne desem, nasıl desem, nasıl anlatılır bilemem ama özetle zor günlerdi. Bir daha asla THY istekli olmayacağım. Derken iki günün sorunda Pazar günü THY’nin uçağına bindim ve Türkiyeye geldim daha anlatacak pek şeyim var ise de size sadece Türkiyede tuttuğum notlardan bazılarıyla şimdilik veda edip inşallah  3 Martta videoda buluşmak ümidiyle diyorum.

19/01/09 İstanbul Atatürk Airport

iki günlük bir gecikmenin ardından buradayım. THY nin plansız işleri yine sahnede. Uçak bu kez 45 dakika önce indi. Beklemek zorundayım. Burada beklerken yurdumun insanlarına baktım hem acıdım, üzüldüm halimize hem de bağrıma bastım. Yarım yamalak dahi olsa insan benim insanımdı. Yani bendim. Beni ben yapan ben. Uzun hikaye… Nedendir bilinmez, teşekkür, özür bizim dilimize yakışmıyor olmalı ki kullanılmıyor. En sıcak örnek gelirken uçakta yaşandı. Hostes tarafından yapılan anonsların Türkçesinde lütfen veya teşekkürler kullanılmazken, İngilizcesinde bu kelimeler sular seller gibi aklıtıldı. Kuyruk kültürü veya kültürsüzlüğü…… veya bırak hepsini bu insanları yıllar yılı iyice tanıdığım için belki de sıradan geliyor. Buna alışmak istemesemde bir parçam bu bütüne ait olduğu için karşı koymam münkün değil gibi. Esas imtihanı yollarda yaşayacağım bakalım neler olacak. İnşallah bıraktığımdan daha iyi bir bütün bulurum. Göreceğiz, hatta görmekten öte hakkal yakin müşahade edeceğiz, yani yaşayacağız. O hayal veya kabus artık her nasıl telaffuz edersek onu hayatımıza hayat kılacağız. Neyi, neden veya nasıl düşünmem, ummam, beklemem gerektiğini bile kestirememem rağmen buradan bir an önce çıkıp gitmekten başka bir şey yok aklımda. Bu arada arabesk bir melodiyle çalan az önce önümden geöen adamın hali tavrı kavruk anadolu insanın bir özeti ve tarifiydi adeta.

20/01/09 4:46 pm Çırağan koleji

Allahım, bu kadar zorlanacağım aklıma gelmezdi. Baharı ardından gelen kış gibiydi yaşadıklarım.
Trafikte, arabasında yol aldığım arkadaşımın araba kullanırken ki tavırları, yol durumu, akış, sıkışıklık, duraklamalar, kornalar, sellektör yapmalar derken ister istemez kıyas başladı aklımda. Korktum, daha bir yıl olmuştu hakikatten ayrı kalalı halbuki demelere aldırmadan uyum çabaları başladı. En çok zorlayan dolmuşlar ve onları trafiğe yaptıkları, bitmek bilmez yol çalışmaları, metrobüs derken tam bir karmaşa ordusunun akınına uğradı aklım. Mesele bunun beğenmemek, aşağılamak, amerika böyle değil veya toplumu hor, hakir görmek değil mesele sadece tek derdim daha iyisini hak eden bu insanların buna neden sahip olamadıkları. Coğrafi arada kalmışlığımızın sadece onunla sınırlı kalmadığını kültürel, ekonomik, teknolojik, sosyal olarakta karşılığının olduğunu gördüm. Buna kahroldum daha iyisine sahip olmak imkanı varken sinir harbine mahkum olmanın Hiçbir makul gerekçesini bulamadım. Derken araba kullanmam icab etti ve olanlar oldu. Düz vites, yabancı bir araba, istanbul, bilmediğim bir adres derken benim için olabilecek tüm olumsuzlukların bir arada olduğu bir durumda araba kullanmak zorundaydım. Debriyajı kullanmayı unutmuş olmam maalesef en büyük sorunu oluşturmuş olsa da hemen peşinden gelen sebep olan yayalara öncelik düşüncesi beni bayağı korna sesi ve hatta küfür işitmek zorunda bıraktı. Sanırım fazladan bayağı zamana ihtiyacım olacak buna, bu bizim normalimize alışabilmek için. Doğru veya yanlış bilemeyecek, tanımlamaya çalışmayacağım sadece daha iyisinden bahsediyorum. Ve beni aslında en çok üzen daha kendi içindeki sorunları yola koyamamış olan bizlerin nasıl olupta dünyaya yeni bir mesaj sunabileceğimiz hakikatidir.

22/01/09 17:52 üsküdar beşiktaş iskelesi

artık iyice anladım ki bu göçebe hayat beni tüketmekte. Geçen her yanlış zaman telafi çarelerini adım adım yokluğa sürüklemekte.

İlkler

İlk ezan Erdoğan Yılmazın evinde öğlen namazı,
ilk ve cemaatle namaz aynı ver aynı vakit.
İlk camiide namaz Üsküdar Valide-i Cedid camii.
İlk Kur’an duyuşum Altunizade KM nezih uzel ve Haluk Dursun sohbeti.
İlk otobüs 11C.
İlk şehirler arası yolculuk Kamil koç İstanbul İzmir.
İlk vapur Üsküdar Beşiktaş,
İlk Türkçe söz. Merhaba kolay gelsin. Pasaport kontrolü yapan polise.
İlk kriz kredi kartımın iptal olması krizi.
İlk hayal krıklığım, istanbula karşı lakaytkığım.
İlk tanıdık Türk Atatürk.
Televizyonda ilk gördüğüm kanal ve kişi. TRT ve Obama.
İlk aldığım şey Yücel Arzen Cdsi.
Yokluğumda var olan ilk gördüğüm kişi Ömer Murat Yılmaz.
İlk farkettiğim şey eleştirmenin iyi bir eleştirilme sebebi olduğu.

harun@harunciplak.com ve +90533 272 52 85