Yollar'daki İzler

Merhaba Sevgili Dostlar;

Hayli zaman sonra yeniden sizin karşınızda arzı endam etmek, içimi şerh etmek, sığınaklardan, sahili selamet olan yanınıza gelmek o kadar keyifli ki kendimi susuz çöllerden yeşil vadilere ulaşmak gibi.

Geçen zamanda pek çok şey oldu olmasına, ama onlara girersem size bahsetmeyi tasarladıklarıma fırsat kalmayacak.

  1. 14 mayıs 2011 tarihinde bir grup arkadaşla birlikte Üstad Bediüzzaman’ın yollarında yol aldık. Barla, Isparta, Çam Dağı, Katran ağacı gibi mekanları ziyaret ettik. Benim için kutsal bir yolculuktu. Bunca yıldır bu cemaatin içindeyim ama bu yollara düşememiştim. Neyse ki bu ayıptan kurtuldum artık. Her gidiş aynı değildir. Hüzün dolu bir yolculuktu benim için. Zulme uğrayan, memleket memleket sürgün edilen, davası için herşeyi (herşeyi kelimesini ihtiva ettiği herşeyi kastediyorum) göze alarak bir kutlu yolculuğa kaderin planı ile çıkan bu kutlu zatın yolundaydım. Ama bu yolda bir başkalık vardı. Çileler çekilip neticeler alınmıştı, talebeler, evler, yurtlar, dersaneler hep bu kutlu yolun semeresiydi. Giderken Nazilli’de okullardan birine uğradık. Denizli’de bir başkasına, Isparta’da bir başkasına. Saymakla zaman harcayacak değilim. Muradım başka. O yol boyunca acaba çekilen çilelerin karşılığını verebiliyor muyuz diye düşündüm. Ödenen bedeller karşısında ortaya konan hizmet kafi mi? Bilemiyorum. Bu soroyu hala kendime soruyorum. Size bir kaç resim ekleyerek bu bahsi kapatıyorum
  2. Seçim: 12 Haziran’da destekçisi çok olan Ak Parti (AKP deyince Tayyip bey kızıyor da) ile kendi tabanlarına seslenen partiler arasında bir yarış geçti. Siyasi mesaj verecek değilim en iyi mesajı hepimiz aldık zaten almamız gereken yerden. Bence Ak Parti bizim çocukken mahalle arasında yaptığımız maçlar gibi “Siz hepiniz ben tek “diyor. CHP (böyle yazabilirim sanırım Kemal beyde bir kızgınlık emaresi görmedim onda daha çok bir diş hekimi soğukkanlılığı var) “Hem kaleci hem oyuncu” olmak istiyor. Yani hem mevcutları korumak hem de açılım yapmak. MHP (sanırım Devlet bey bana kızmaz böyle yazarsam ne de olsa Türkiye’nin yetiştirdiği yegane Püskevit uzmanı olarak bunlara takılmaz diye düşünüyorum) “Çakılı Defans” oynadı adeta tüm seçim kampanyaları boyunca. Ama herkes puanını aldı. Zamanda bir yolculuğa çıktı. Kimi balkondan kimi de karnından konuşarak geçirdi seçim gecesini. Yalnız Kemal Beyin konuşması esnasında altına tabure vermeleri kadar acemilik görmedim ben. Koca CHP ye yakışmadı, yakışmayacak. Seçimde Saadet partisinden görevli bir arkadaş vardı. Oyunu bizim sandıkta kullandı ama oylar sayılırken nedense Saadete oy çıkmadı.
  3. Oy kulanmaya elinde bidonla giden Asım Yıldırım elindeki programdan oldu. Bakalım gelişmeler nasıl olacak. Aslında kendisi bunu önceden öngörmeliydi. Çünkü “Bidon kafalı”, “Göbeğini kaşıyan adam” “Dağdaki çoban” ifadelerinin mucitleri şimdi ellerindeki tüm güç alınmış silahsız askerlere dönüştü. Kendisine onların akıbetine uğramaz umarım. Buı örnekten yola çıkarak birşey söylemek istiyorum. Deniz Baykal CHP’nin başına gelmek istiyor yeniden. Gelemezse şayet ayrılıp yeni bir parti kurar mı? Buna cesaret edebilir mi? Velev ki etti % 1 oy alabilir mi? Alamaz. Kemal bey koltuğu kaybedip yeni parti kursa yine % 1 alamazlar iddia ediyorum. Bu insanlar CHP’den faydalanan insanlar (alınan oy anlamında). Kendi karizmaları, oyları, hayranları, fanları yok. Aynı durum Devlet bey içinde söz konusu. O da ayrılıp yeni bir parti kursa onun da şansı yok. O oradan ayrılırsa biter. Bu arada 13 Haziran’a randevu veren “Farklı ülkücülük” ten bir ses sesda yok. Ne tesadüf ama değil mi? MHP Barajı geçince onlarda vazmı geçtiler ne?
  4. Seçim sonrası tutuklu olanlar sorunsalı yeni sorunumuz. Allahla başlayan cümleler kuracağım ama her işi ona havale ederek yan gelip yatmakta içimden gelmiyor. Tayyip beyin üç çocuk hedefini biliyorsunuz muhakkak. Ben de diyorum ki bizim ülkemizde Her saniye Nur Topu gibi sorunlarımız üçer üçer doğuyor. Biz ne zaman normal bir ülke olacağız yarabbi. (burada onu anmak mecburiyet. Dini siyasete alet etmek değil niyetim”
  5. James Blunt dün İzmirdeydi ama ben gidemedim. Çok ama çok sevdiğim bir İngiliz şarkıcı olan James’in şarkılarını dinliyorum şu an teselli olarak.  I love you James as a Singer. (Seni Seviyorum James ama sadece şarkıcı olarak. Yanlışlık olmasın. Ben evli bir adamım.)
  6. Türkçe olimpiyatlarına temas etmeden geçmek olmaz ama onu sonra tek başına yazacağım. Bayıldım. I Love them James, more then you sorry. (Onları senden daha çok seviyorum James darılmaca, gücenmece yok.)